Dişil Enerji Uyanışı: Potansiyelimizin İzinde

Dişil Enerji Uyanışı: Potansiyelimizin İzinde

Merhaba! Yeni bir yolculuğa hoş geldin. Bu blog yazısında seni, bilinç yükselişi seviyesindeki bir keşfe davet ediyorum. Dişil enerji ve bilincin yükseldikçe, yaşamın daha farklı bir bakış açısıyla ele alabileceksin. Şimdi, “Dişil Öz”e neden ihtiyaç duyduğumuzu anlamamız gerekiyor.

Neden buradasın? Bu yazıyı neden okumaya devam ediyorsun? Fiziksel veya ruhsal sorunlar, ilişki zorlukları veya başka nedenler mi seni buraya getirdi? Şimdi, nedenlerini düşün ve yaz.

Hayatta pek çok sınavdan geçmiş veya hala içinde bulunuyor olabilirsin. Bu sınavlar, seni buraya getirdi ve bu yazıyı okutuyor. Bu sorunlara teşekkür edelim, çünkü onlar olmasaydı, özünle buluşma yolculuğuna adım atmazdın.

Evet, belki şaşırabilirsin, ama bu sınavlar, kendimizin daha iyi bir versiyonuna ulaşmak için bize bir fırsat sunuyor. Şimdi, ataerkil düzene geçişin etkilerine bir göz atalım.

Erkek ve kadınların evrimi, birbirlerini farklı şekillerde etkilemiş durumda. Bu etkiler hem zihinsel hem de fiziksel düzeyde görülüyor. Bu yazıda, “Dişil Uyanış”ın neden gerektiğini ve kendi durumunu nasıl tespit edebileceğini öğrenmek istiyorum.

Şu anda, çoğu kadın gibi, farkındalık seviyelerine ulaşana kadar ortalama bir yaşam sürdürüyorsun. Ancak bu yazıyı okumazsan, bazı adımları atlamazsan, bu evrim sürecinin içinde kaybolabilirsin. Unutma, potansiyelini yaşamak ve dişil enerjini ortaya çıkarmak senin de hakkın.

Bugünün yaşam tarzı, kadınlığın doğasından oldukça uzak. Ancak, bu farkına varmadan, sıradan bir yaşamı kabul ederek devam ediyoruz. Hayatımızın büyük bir bölümünü iniş çıkışlarla, toplumun dayattığı roller ve sorumluluklar içinde geçiriyoruz.

Ancak unutma, sen sadece bu sıkıntıları çekmek ve mücadele etmek için değil, potansiyelini gerçekleştirmek için bu dünyadasın. Bu yazıda, kadınlığın dişil doğasına uygun bir yaşamın izlerini sürmeye başlayacağız.

Eğer bu yolculuğa girmeseydim, potansiyelimi yaşamayan bir kadın olurdum. Peki ya sen? Şu anda nasıl bir kadınlık yaşıyorsun? Bu yazı, senin için bir başlangıç olabilir. Çayını veya kahveni hazırla, çünkü “Dişil Uyanış”ın yolculuğuna adım atıyoruz.

Antik Zamanda Dişilin Uyanışı

Tarihin sayfalarına geri döndüğümüzde, sosyal yaşamın ilk başladığı dönemlerdeki bulgulara göre, insan hayatının anayanlılık yapılarıyla başladığını görüyoruz. Bu dönemde her iki cinsiyet özgürce var olabiliyor ve kadın, doğanın bir parçası olarak onurlandırılıyor. Özellikle Paleolitik dönemde, M.Ö 25.000 yılında Güney Fransa’da bulunan Venüs heykelcikleri bu anlayışı yansıtır. Bu heykelciklere Fransa’dan Çin sınırlarındaki Baykal Gölü’ne kadar rastlanır ve kadın bedeninin kıvrımları, doğurganlık, göğüsler ve kadının doğuran ve besleyen yönüne vurgu yapar.

Joseph Campbell, bu bulguların kadının insanların dünyasında tapınılan ilk varlık olduğunu öne sürer. Bu kadın figürleri, bugünkü ataerkil dünyadaki kusursuz güzellik anlayışından ziyade, kadınların doğal haliyle kabul edildiği ve farklılıklarının takdir edildiği bir dönemi yansıtır.

Benzer bir kadın figürü, yaratım gücüne değer verilen ve bolluk bereketi sembolize eden Kadın Tanrıça’dır. Neolitik dönemin ortalarında Anadolu’da bulunan bu figür, birçok farklı kültürde görülür. Mezopotamya’da Tanrıça İnanna ve diğer kültürlerde de benzer figürler vardır. Bu figürler, şifacılığı, iyiliği, dişil enerji ve bereketi temsil ederler.

Ancak zamanla, Hint-Avrupa göçleri ve erkeklerin fiziksel güçlerinin ön plana çıkmasıyla, anayanlı toplumlar geriler. Mitolojiler, bu göçlerin kadın ve erkek ilişkilerini nasıl etkilediğini gösterir, ancak kadınların özelliklerinin hala değerli olduğunu vurgular.

Antik Yunanda İlahi Dişil Enerji

M.Ö 4. yüzyılda Antik Yunan’da, Afrodit, Artemis, Hera, Demeter, Athena gibi farklı kadın figürleri farklı misyonlarla ortaya çıkar, bu da kadın erdemlerinin farklı zamanlarda nasıl değiştiğini gösterir.

Kadınların ruhsal ve spiritüel güçlerine verilen değer, tarih boyunca farklı kültürlerde benzerlikler taşır. Muğla Lagina’daki kazılarda bulunan üç başlı Tanrıça Hekate figürleri, Carl Gustav Jung’un genç kız, anne, büyükanne arketiplerini destekler. Bu figürler, spiritüel güçlerin kadın bedeninde nasıl yansıtıldığını gösterir.

Kadınların dişil erdemlerinin tarih boyunca ortak özellikler taşıdığını görüyoruz. Bu özellikler, toplumların gelişimine ve bir arada olmasına katkı sağlayan, hatta adanmış tapınaklar inşa edilen niteliklerdir.

Coğrafi olarak, Türk ve Altay mitolojilerinde de kadın figürleri bulunur. Altay mitolojisindeki Ayızıt, güzellik tanrısı olarak kabul edilir ve kuğu totemiyle ilişkilendirilir. Aynı zamanda Altın Kitap’ın sahibi olarak kabul edilir.

Eril düzenin hakim olduğu dünyada kadınlar hor görülüyor, şiddet görüyor ve değersiz hissettiriliyor. Bu, asırlar boyunca kadınların ruhsal ve spiritüel güçlerinden korkulduğu için olabilir. Bu korku, kollektif bilinçaltında nesilden nesile aktarılan düşünceler ve davranışlarla devam eder.

Bugün kadınların geçmişlerine, DNA’larındaki erdemlere ve kolektif  bilinçaltındaki bu korkulara dönüp, kadınların güçlerini yeniden keşfetmeleri önemlidir. Bu, cinsiyet eşitliğine ve insan toplumunun daha dengeli bir şekilde işlemesine katkı sağlayabilir.

Kadınlar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de toplumun önemli bir parçasıdır ve kadınların güçlerine ve katkılarına saygı göstermek, insanların bir arada daha adil, dengeli ve mutlu bir şekilde yaşayabilecekleri bir dünya inşa etmede önemli bir adımdır.

Dişil uyanışın temeli de budur. 

Related Posts
Leave a Reply

Your email address will not be published.Required fields are marked *