İnsanın yaşam yolculuğu, çoğu zaman bir denge arayışıyla şekillenir. Bu denge arayışı sadece ekonomik, sosyal ya da psikolojik boyutlarda değil; aynı zamanda cinsiyet rolleri, ilişkiler ve enerji akışları üzerinden de kendini gösterir. Modern toplumlarda kadının rolü, tarihsel süreçten miras kalan ataerkil yapılarla şekillenirken, kadının bedensel ve ruhsal sağlığı üzerinde doğrudan etkiler yaratmaktadır. İşte tam bu noktada, alma verme dengesizliği kavramı kritik bir yere oturur.
Alma verme dengesizliği, kişinin sürekli olarak vermeye odaklanması, ancak aynı ölçüde almayı ihmal etmesi durumunu tanımlar. Bu dengesizlik özellikle kadınlarda belirginleşmektedir. Kadın, çoğu zaman ailesi, çocukları, partneri ve toplum için “veren”, “fedakâr” ve “dayanıklı” olarak konumlandırılır. Ancak bu sürekli vericilik hali, bireysel ihtiyaçların göz ardı edilmesine, kendilik bilincinin zayıflamasına ve uzun vadede hem fiziksel hem de ruhsal sağlıkta ciddi sorunlara yol açar.
Bu bağlamda ortaya çıkan “Saçını Süpürge Eden Kadın Sendromu”, kadınların aşırı fedakârlık ve kendini yok sayma davranışlarının bedensel bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Özellikle kadın bedeninde sol meme üzerinden görülen rahatsızlıkların, aşırı dişilik ve alma verme dengesizliği ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle konunun yalnızca toplumsal değil, aynı zamanda biyolojik ve psikolojik boyutlarının da ele alınması gerekir.
Alma Verme Dengesizliği: Kadının Görünmeyen Yükü

Kadının Toplumsal Konumunun Dönüşümü
Tarih boyunca kadın, toplumsal yapılar içinde genellikle “verici” rolüyle öne çıkmıştır. Çocuğunu büyüten, ailesine bakan, toplumun kültürel değerlerini taşıyan kadın figürü, çoğu zaman kendi ihtiyaçlarını arka plana atmıştır. Modernleşmeyle birlikte kadın, iş hayatında daha görünür hale gelse de, ev içindeki geleneksel sorumlulukların büyük kısmını taşımaya devam etmektedir. Bu durum, kadının hem işte hem evde sürekli “veren” bir konumda kalmasına neden olur.
Alma verme dengesizliği bu noktada kendini gösterir: Kadın, sevgisini, emeğini, enerjisini ve zamanını başkaları için tüketirken, aynı ölçüde karşılık göremediğinde içsel bir boşluk yaşamaya başlar. Bu boşluk, yalnızca psikolojik yorgunlukla sınırlı kalmaz; bedensel rahatsızlıklar, bağışıklık sisteminde zayıflamalar ve özellikle kadın sağlığına özgü sorunlarla birleşebilir.
Fedakârlık Kültürü ve Kadının Pasifleşmesi
Toplumsal söylemler, “fedakâr anne”, “özverili eş” ya da “çalışkan kız” gibi kalıplarla kadını sürekli veren bir role iter. Bu kültürel beklentiler, kadınların kendi arzularını ve ihtiyaçlarını bastırmasına yol açar. Böylece kadın, kendi yaşamını ikinci plana atarak adeta görünmez bir kahraman haline gelir. Ancak bu kahramanlık, uzun vadede ağır bedeller doğurur. Alma verme dengesizliği, kadını pasifleştirir, öz değerini zayıflatır ve bireysel bütünlüğünü tehdit eder.
Aşırı Dişilik ve Sağlığa Etkileri
“Dişil enerji” kavramı, psikoloji ve enerji çalışmaları literatüründe kadının besleyici, şefkatli ve alıcı yönlerini tanımlar. Ancak bu enerjinin sağlıksız biçimde aşırıya kaçması, kadını kendi ihtiyaçlarını tamamen yok sayan, sürekli veren ve giderek tükenen bir konuma iter. Bu aşırı dişilik hali, hem psikolojik rahatsızlıklar (depresyon, tükenmişlik, anksiyete) hem de fiziksel sağlık sorunları (özellikle meme sağlığı bozuklukları) ile ilişkilendirilmektedir.
Sol Meme ve Dişil Enerjinin Temsili

Dişil Enerjinin Bedensel Yansıması
Kadın bedeninde sol taraf ve özellikle sol meme, dişil enerjinin en önemli sembollerinden biridir. Bu nedenle, alma verme dengesizliği yaşayan kadınlarda sol meme rahatsızlıklarının daha sık görülmesi, enerji dengesiyle ilgili teorilerin biyolojik bir karşılığı olarak değerlendirilmektedir.
Anne ile Bağ ve Enerji Dengesi
Anne ile kurulan bağ, kadının kendi dişil enerjisini dengede tutmasında kritik rol oynar. Annesiyle sağlıklı bir ilişkisi olmayan kadın, çoğu zaman kendini eksik hisseder, kontrolsüz davranışlar sergiler ve depresyona daha yatkın olur. Bu bağ, yalnızca psikolojik değil, aynı zamanda bedensel sağlık açısından da belirleyicidir. Çünkü enerji döngülerinin sağlıklı işleyişi, kişinin kendi annesiyle olan bağı üzerinden de şekillenir.
Enerji Döngüsü: Rahim ve Meme Arasındaki İlişki
Vericilik ve Besleyicilik Merkezi Olarak Memeler
Memeler, kadın bedeninde vericilik ve besleyiciliğin merkezidir. Emzirme süreci bunun en somut örneğidir: Kadın, bedeninde üretilen besini dışa aktarır, yani verir. Bu biyolojik süreç, kadının toplumsal rollerindeki vericiliğin bedensel bir karşılığıdır.
Alıcılık ve Yaratım Merkezi Olarak Rahim
Rahim ise alıcı ve yaratıcı enerjinin merkezidir. Kadın bedeni, yaşamı içinde barındırır, büyütür ve dönüştürür. Alma verme dengesizliği, rahim ve meme arasındaki bu döngünün sağlıksız işlemesine neden olur. Rahim yeterince alıcı olamadığında, meme aşırı verici hale gelir ve bu dengesizlik kadın sağlığında çeşitli sorunlar doğurur.
Alma Verme Dengesizliğinin Psikolojik Etkileri
Fedakârlık ve Kurban Psikolojisi
Sürekli verici konumda olan kadın, zamanla kendini kurban rolünde bulur. Bu psikoloji, kadının özgüvenini zedeler, ilişkilerinde sağlıksız bağımlılıklar yaratır ve bireysel ihtiyaçlarının sürekli ötelenmesine yol açar. Uzun vadede bu durum, depresyon, kaygı bozuklukları ve tükenmişlik sendromu gibi psikolojik rahatsızlıklarla birleşir.
Carol Gilligan’ın Ahlaki Gelişim Modeli
Gilligan, kadınların ahlaki gelişimini üç evre üzerinden açıklamaktadır:
- Özgecilik ve Fedakârlık Evresi: Kadının kendi ihtiyaçlarını yok sayarak başkaları için yaşaması.
- Bireysel Çıkarların Önceliği: Kadının kendi istek ve ihtiyaçlarını fark etmeye başlaması, ancak bunun başkaları tarafından bencillik olarak algılanması.
- Dengeli Yaklaşım Evresi: Hem kendi ihtiyaçlarını hem de başkalarının ihtiyaçlarını eşit derecede gözetebilme yetisi.
Bu evreler, alma verme dengesizliği yaşayan kadınların dönüşüm yolculuğunu anlamak açısından oldukça değerlidir.
Kaynak:
- In a Different Voice: Psychological Theory and Women’s Development. Harvard University Press, Carol Gilligan
Tarihsel ve Kültürel Perspektifler

Artemis Kültü ve Kadınlık
Efes Antik Kenti’nde köklü bir geçmişe sahip olan Artemis kültü, kadının şefkat, besleyicilik ve şifa yönlerini simgeler. Bu kült, dişil enerjinin tarihsel olarak nasıl değer gördüğünü göstermektedir. Ancak modern toplumlarda bu değerler yerini çoğu zaman eril güç ve otoriteye bırakmıştır.
Amazon Kadınları ve Dönüşüm
Amazon kadınlarının savaşçı kimlikten Artemis kadınlığına dönüşümü, kadının eril enerjiden dişil enerjiye geçiş sürecini temsil eder. Bu dönüşüm, aşırı sert ve mücadeleci tavırların, şefkat ve besleyicilikle dengelenebileceğinin sembolik bir örneğidir.
Bilimsel Yaklaşımlar: Enerji ve Sağlık
Dr. Guan Cheng Sun’un Taoist Görüşü
Dr. Guan Cheng Sun, hem Taoist gelenekten hem de moleküler genetik alanındaki çalışmalarından hareketle rahim ve meme arasındaki enerji akışının kadın sağlığı için kritik olduğunu belirtmektedir. Rahim, yaşam enerjisini depolar; meme ise bu enerjiyi dış dünyaya aktarır.
Moleküler Genetik ve Enerji Döngüsü
Moleküler düzeyde yapılan araştırmalar, kadın bedeninde enerji akışının biyolojik süreçlerle uyumlu olduğunu göstermektedir. Bu bulgular, alma verme dengesizliği kavramının yalnızca metaforik değil, aynı zamanda somut biyolojik temellere dayandığını ortaya koymaktadır.
Kaynaklar:
- Kadın Bedeninin Spiritüel Gücü, Hilary Hart

Sonuç: Alma Verme Dengesizliği Nasıl Dengelenir?
Sonuç olarak, alma verme dengesizliği, kadınların hem bireysel hem de toplumsal yaşamlarında görünmeyen ama derin etkiler yaratan bir sorundur. Kadınların sürekli veren konumda kalmaları, bedensel rahatsızlıkları tetikleyebilir, psikolojik sorunlara yol açabilir ve bireysel gelişimlerini sınırlandırabilir.
Bu dengesizliği aşmak için:
- Kadınların kendi ihtiyaçlarını fark etmeleri,
- “Hayır” diyebilme becerisi geliştirmeleri,
- Enerji döngülerinde dengeyi kurmaları,
- Hem bireysel hem de toplumsal farkındalık geliştirmeleri gerekir.
Kadınların dengeli bir dişil enerjiye ulaşması, yalnızca bireysel sağlıklarını değil; toplumsal dönüşümü ve kolektif iyileşmeyi de mümkün kılacaktır. Alma verme dengesizliği, aşılabilir bir durumdur ve farkındalıkla birlikte kadınların daha sağlıklı, daha bütün ve daha özgür bir yaşam sürmelerine katkı sağlar.
Daha çok öğren: